Hayatınızın Ağırlık Merkezi Neresi?
Ağırlık Merkezi, bir cismi oluşturan moleküllere yer çekiminin ayrı ayrı değil, bütününe entegre olarak yaptığı kuvvettir. Denge için ağırlık merkezinin düşey olarak desteklenmesi gerekir. Peki bu temel fizik bilgisinin hayatımızla ilişkisi nedir? Bir insan için ağırlık merkezi fizyoloji ve anatomisinin dışında çok daha ruhsal anlamlar ifade eder. İnsan davranışları ve ruh sağlığı da tıpkı bir cismi oluşturan moleküller gibidir ve birbirinden ayrı düşünülemez. Ayakta kalmayı, dengeyi sağlayan, bir anlamda ağırlık merkezi olduğuna göre, bir insanın hayatındaki ağırlık merkezi ne ise, bu unsurun varlığı ayakta durması da insan ruh sağlığının ayakta durmasını sağlıyor diyebiliriz.
Ağırlık merkezi işi olan insanlar, emekli olunca boşluğa düştüklerini dile getirirler. Aktif iş hayatının sona ermesi, ağırlık merkezinin bozulmasına ve kişinin hayata karşı ayakta durmasına mâni olur.
Eşini, çocuklarını hayatının ağırlık merkezi yapan kadınlar, çocuklar büyüyüp evden ayrılınca değişen derecelerde travmatize olurlar. Eşini fiziksel olarak kaybeden ya da artık birbirlerinin hayatında artık beklentisini karşılayacak derecede bir konumu olmadığını hissettiklerinde, iletişimleri koptuğunda yine denge kaybına uğrarlar.
Oğlunu, kızını evlendirdiğinde dahi onu geliniyle, damadıyla paylaşamayan, hala çocuğunun hayatında birincil önemde olma ihtiyacı duyan ebeveynler; kendi hayatlarında ağırlık merkezini çocukları yapmıştır. Çocuklarının özerk bireyler olduğunu, kendilerinden bağımsız birer yuva kurduklarını kabullenmek örseleyici hisler uyandırır.
Maddi kazancı, parayı ağırlık merkezi yapan kişiler ise, kendilerini ayakta hissetmeyi sahip oldukları maddi imkanlar ile değerlendirirler. Zihinsel şemalarında yazılı tutarlar negatif yönde değişime uğradığı takdirde ağırlık merkezleri de bozulmaya başlar.
Şimdi bu örneklemelerin ışığında, sizin hayatınızda ağırlık merkezinin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Mini bir cümle tamamlama testiyle bulmaya çalışalım. Noktalı yerlere , ilk aklınıza gelen kelimeleri yerleştirin.
1)……… iken en huzurlu/keyif aldığım zamanlardır.
İş yerinde/ Evde ailemle birlikte / Çocuklarımla / Hobilerimle uğraşırken/ Kitap okurken/ Yeni bir girişimde bulunurken/ Karlı bir iş yaptığımda/ para kazandığımda…seçenekler tamamen sizin hayal gücünüze bağlı olarak çoğaltılabilir.
2) Aşağıdakilerden hangisini kaybetmek hayattaki en büyük stres verici etkendir?
-İş Kaybı
-Boşanma
-Çocukların eğitim, iş veya evlilik nedeniyle başka bir şehre/ ülkeye taşınması
-Can sıkıntısı, yapacak bir şey bulamamak
-Diğer….
3) Aşağıdakilerden hangisi hayatınızda köklü bir değişime yol açabilir?
-Yeni bir iş
-Aile kurmak, evlenmek/ çocuk sahibi olmak/ boşanmak
– Eğitim, mesleki yeterliliklerinizin artması
-Yeni bir ev/ araba almak
-Kişisel gelişiminize katkısı bulunan tecrübeler
Siz soruları okuyup bilinç alanınızda cevaplar ararken, bilinçaltınız da kendi değerlendirmesini yaptı. Muhtemelen hayatınızdaki ağırlık merkezine dair bir ön fikriniz oluştu.
Eğer, hayatınızın ağırlık merkezi iş ve maddi konular ise, her iş değişikliği, ekonomik alanda yaşadığınız küçük büyük her değişme beklentilerinizin altındaysa ya da göze aldığınız riskin üzerindeyse, benlik saygısı ve kendine güven duygusunda azalma, hayattan keyif alamama, endişe hali hissedebilirsiniz. Unutmayın, aslında insanlar hayatlarını idame edebilmek için çalışırlar. İş ile değer kazanmak için değil. Genel olarak iş arama platformlarına bakıldığında da insanların işsizlikten ziyade, iş beğenmediği ya da kendi kapasite, bilgi ve becerilerinin üstünde işlere müracaat ettikleri ve bu yüzden işe kabul edilmedikleri görülür.
Keza, meslek edindirmeye yönelik ve iş garantili kursların da çoğu zaman kontenjanlarının boş kaldığı, insanların o işi yapmayı kendilerine yakıştıramadığı veya verilecek ücreti az buldukları için, işsiz kalmayı yeğledikleri gözlemlenmektedir. Uzman makalelerini takip eden ve farkındalık seviyelerinin yüksek olduğuna inandığım okurlar, bu cümleleri asla “Ekmek yoksa pasta yiyelim.” şeklinde değerlendirmezler. Buradaki vurgu hayatımızda her türlü değişime karşı ağırlık merkezinin stabil kalmasını sağlamak için gerekli önlemlerden birkaçı sadece. İş kaybetmek, muhakkak bir sarsıntı ve ekonomik bunalım yaratacaktır ve yapılan istatistikler bir sonraki iş deneyiminin dört ila altı ay arasında gerçekleşebildiğini öngörmektedir. Hangi gelir seviyesinde olursa olsun, kişilerin ani bir iş kaybı karşısında minimum 4 ay geçinmelerini sağlayacak bir birikim oluşturmasında fayda vardır.
Hayatının ağırlık merkezini ailesi, bilhassa çocukları yapan ebeveynlere gelince, size şu soruyu sormak istiyorum. Hangisi gerçekten sizin? İnsan eşinin ya da çocuklarının sahibi değildir, ancak onların yanında ve tam destekçisidir. Sahip olmadığımız ama ortak bir hayatımız olan, sevdiğimiz, koruma duygusuyla sevgimizin harman olduğu çocuklarımız kendi hayatlarını geliştirmek, hayatta yeni anlamlar kazanabilmek ve kendi çekirdek ailelerini kurabilmek için günü geldiğinde bizden farklı yollara dönemeçlere gireceklerdir. Fakat bu ayrışma asla bir vedalaşma değil, sevdiğimiz kişilerin kendi hayatlarında çoğalması, zenginleşmesi, birbirimize alan tanıyarak yeniden birbirimize dönebilmemizi ve eskisinden daha kalabalık ailelere dönüşmemizi sağlayacaktır.
Eğer bir eşin ayrılığı ise söz konusu olan, evlilikler ve ilişkilerin dinamik olduğunu, tıpkı çiçekler gibi beslenmeyen yeterince güneş almayan bitkilerin solacağını ve “yerini” artık sevmediği de kabul edilmeli ve özgür bırakılmalıdır. Dünyaya gözünüzü birlikte açmadığınız kişinin, ölene kadar sizinle aynı duygulara sahip olmasını bekleyemezsiniz. Ve aynı şey sizin duygularınız için de geçerlidir.
İş ve ekonomik açıdan hayatını idame etmenin ötesinde, parayı hayatının ağırlık merkezi yapanlara gelince; Para gelir…Para gider…Ama gene gelir diyelim. Bugün liderlik ve innovasyon eğitimlerine baktığımızda hemen hemen aynı mesajı görürüz: Pek çok liderin takipçilerinin gözünde sahip olduğu değer parasal güç ile değil, davranışları ile ortaya çıkar. Dünyada keşfedilecek neredeyse hiçbir şey kalmadığı fikrinden yola çıkacak olursak, sıfırdan bir icat yaparak değil, elimizdekilerin entegrasyonu, kreatif düşünce ve innovasyonla büyük paraların kazanılabildiği de akılda tutulmalıdır. Demek ki enerjimizi ve dikkatimizi doğrudan para kazanma meselesine değil, bu parayı kazandıracak farkındalığa, hayal gücüne ve kişisel yetenek ve potansiyellerimize odaklayabilmeliyiz. Yeniliklere açık olabilmek ve değişimin bir parçası olabilmek günümüz insanının sahip olduğu önemli bir güç kaynağıdır.
Hayatının ağırlık merkezini iktidar ve erk olmaya adamışlara gelince…ne yazık ki benim de sözümün, lisanımın tükendiği yer burasıdır. Bana göre, iktidar duygusunu hayatındaki her şeyin önünde tutan insanlar, bir hastalığın geri dönüşü olmayan son evresi gibidir. Dikkat edin kişiler gibi değil, hastalığın kendisi gibilerdir. Kendisini tanıtırken adından çok unvanını vurgulayanlar, kendini sahip olduğu unvanla önemli hissetme yanılgısına sahip olanlar, gerçekte özgüveni yerleşmemiş benlik saygısını özünden değil işinden almış ve bir anlamda tıkanmış kişiliklerdir.
Hayatınızın ağırlık merkezinde olması gereken “siz” siniz. Yanılmıyorsam Vehbi Koç’un örneğinde olduğu gibi, hayatta sahip olduklarımız birer lastik topa benzer. Para, aile, ev, araba, iş. Ve lastik bir top gibi zıplayabilir ileri geri hareket edebilir fakat kırılmazlar. İnsan ise camdan bir topa benzer ve kırılgandır.
Siz tohum olmayı seçin ki, gömseler dahi yeniden yeşerebilin. (alıntıdır)
Prensiplerinize bağlı kalmayı, sizi siz yapan öz değerlerinizi korumayı tercih edin. Sırf müdüre yaranmak için yalan söyleyen, kırılan bükülen insanlar, eninde sonunda yalancı çobanın durumuna düşerler. Kendine güvenmek kadar, başkaları tarafından sözüne güvenilir, sözüne sadık olabilmek de insan hayatında oldukça mühim bir kazançtır.
Sevgi ve Sağlık Dileklerimle
Uzm. Psikolog Nalan EYİN